Peyzaj Mimarlığı Maket Tasarımları 2

Peyzaj mimarlığında maket tasarımları örnekleri ;

36 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28

 

peyzaj, peyzaj mimarlığı, maket, maket örnekleri, maket resimleri, resim, peyzaj maket, peyzaj mimarlığı maket, peyzaj mimarlığı maket örnekleri, peyzaj nedir, tasarım

Peyzaj Mimarlığı Maket Tasarımları 1

Peyzaj mimarlığında maket tasarımları örnekleri ;

2  3

4  5

6  7

 

8  9

 

10  11

 

13  14

 

12  15

 

peyzaj, peyzaj mimarlığı, maket, maket örnekleri, maket resimleri, resim, peyzaj maket, peyzaj mimarlığı maket, peyzaj mimarlığı maket örnekleri, peyzaj nedir, tasarım

 

 

 

Peyzaj Modelleme Örnekleri 1

Peyzaj ile ilgili 3D max ile çizilmiş örnek peyzaj projeleri ve modellemeleri ;

56

15

14

13

12

11

10

9

8

7

6

6 (2)

5

5 (2)

4

4 (2)

3

3 (2)

2

2 (2)

1

1 (2)

 

peyzaj, peyzaj mimarlığı, peyzaj projeleri, peyzaj tasarım, 3d max örnekleri, peyzaj tasarım örnekleri, peyzaj proje örnekleri, peyzaj 3d max örnekleri, modelleme, modelleme örnekleri, 3d max modelleme örnekleri, 3d max modelleme

 

Peyzaj Tasarımlarında Sirkülasyon Sistemi Ve Yollar

Sirkülasyon tasarımının temel ilkesi; estetik ve fonksiyonelliği ekonomik biçimde bir araya getirmek, ancak bunu gerçekleştirirken doğal ve çevresel unsurlarla dengeli bir sistem oluşturmaktır.

Günümüzde,geniş yada dar kapsamlı sirkülasyon planlama çalışmaları, birbiriyle tam anlamıyla çelişen iki uygulama yöntemi çevresinde odaklaşmaktadır:

1-) Çalışma alnında ana ulaşım akslarını önceden belirleyerek, farklı karakterli kullanımları bu akslar çevresinde oluşmasını sağlamak.

2-) Farklı karakterli kullanımlar için en uygun yerleri seçerek bunları birbiriyle doğrudan yada dolaylı olarak bağlayacak ana ulaşım akslarının konum ve karakterlerini belirlemek.

  • Birinci yöntemde, iki yada daha fazla nokta arasındaki bağlantının en kısa mesafede ve en ekonomik biçimde kurulması ilke edinilmektedir. Bu amaçla, düz yada hafif eğimli alanlar daha fazla tercih edilmekte ve aksın doğrusal bir konum göstermesi ön planda tutulmaktadır. Bu özellikler, yol güzergahlarına paralel olarak diğer alt yapı sistemlerinin de oluşturulmasına rahatlık kazandırmaktadır.

 

  • İkinci yöntemde, çalışma alanının doğal ve çevresel özellikleri ile dengede olarak yer seçimi yapılmış farklı karakterli alan kullanımlarının birbirine doğrudan yada dolaylı olarak bağlayan aksların oluşturulması temel ilkedir.

TAŞIT YOLLARININ PLANLANMASI

Bir yerleşim alanın taşıt sirkülasyonu sistemi, genelde o yerleşim alanın ana akslarını oluşturmaktadır.  Yerleşimler, bu aksların çevresinde konumlanarak farklı karakterli kent dokularının meydana getirmişlerdir. Dolayısıyla, sirkülasyon sistemi ve çevresindeki kullanımlar, birbirlerini şekillendiren temel unsurlar olarak tarihsel çağlardan bu yana gelişerek günümüze kadar gelmiştir.

Günümüzde alan kullanımları ile sirkülasyon sisteminin karşılıklı etkileşimleri ile ilişkileri sonucunda 4 farklı yerleşim dokusu gelişmiş bulunmaktadır.

 

  • KAFES DOKU

Bu sistemde ulaşım aksları birbirlerini dik keserek, aralarında kare yada dikdörtgen adalar oluşturmaktadır. Ortaya çıkan geometrik form, genelde arazinin doğal çizgilerine uymadığından, rampa ve merdiven kullanımı bu sistemde oldukça yoğunlaşmaktadır.

 

  • IŞINSAL DOKU

Bu sistemde ulaşım aksları, belirli bir merkezde birleşmekte yada yoğunlaşmakta, alan kullanımları ise aksların iki yanında gelişmektedir. Günümüzde, pek çok yerleşim alanının tarihsel çekirdeği, ışınsal bir yerleşim dokusu sergilemektedir.

 

  • ÖRÜMCEK AĞI DOKUSU

Işınsal dokunun gelişmesiyle oluşan bir sistemdir. Burada ana akslar, aralarında alan kullanımları oluşturacak biçimde tali akslarla enine bağlanmıştır.

 

  • KARMASIK DOKU

Kafes doku ile Işınsal dokunun aynı süreç içerisinde gelişmesiyle ortaya çıkmıştır. Oluşumu; ışınsal doku, örümcek ağı dokusuna dönüşürken, yeni gelişen yerleşim alanlarının da kafes doku meydana getirmesine dayanmaktadır. Günümüzde tarihsel bir geçmişe sahip bir çok yerleşim alanının kent çekirdeği örümcek ağı dokusuna yeni yerleşim alanları ise kafes dokuya sahiptir.

 

İçinde bulunduğumuz yüzyılda kentleşmenin, yapı teknolojisinin ve ulaşım araçlarının gelişmesiyle birlikte sirkülasyon sistemleri de çeşitlilik kazanmıştır. Söz konusu sistemler; yerleşim alanları dışı ve yerleşim alanları içi sirkülasyon sistemleri olmak üzere iki ana grupta toplanabilir.

Yerleşim alanları dışındaki sirkülasyon sistemler, bir ülkenin politik ve ekonomik yapısı gereği oluşturulmuş tüm yolları kapsamaktadır.

Yerleşim alanları içi sirkülasyon sistemleri ise, yerleşim alanları bünyesindeki taşıt trafiğinin oluştuğu ve diğer yollardan farklı olarak, her türlü teknik altyapı testlerini yerleştirilmesine olanak sağlayan arazi şeritleri olarak tanımlanabilir.

KARASAL SİRKÜLASYON SİSTEMLERİ

Otoyollar: Büyük hacimdeki trafiği, yüksek hız ve güvenle taşıyabilen yollardır. Tam erişme kontrolüne sahiptir.

Ekspres Yollar: Sistem olarak otoyollarla benzerlik göstermekle birlikte tam erişme kontrolüne sahip değildir.

Arterial Yollar: Yerleşim alanının farklı bölgelerine ya da yerleşim alanlarını şehirlerarası yollara bağlayan yoğun trafiğe sahip yollardır.

Toplayıcı (Kollektör) Yollar: Yerleşim alanı içerisindeki trafiği lokal yollardan alarak, arterler taşıyan yollardır.

Lokal Yollar: Yerleşim alanının herhangi bir bölümündeki trafiği, toplayıcı yollara taşıyan yollardır.

Çıkmaz Sokaklar (Culde-sac): Trafiğin bir noktada son bulduğu ve geri dönüş ile çözümlenebildiği lokal karakterli sirkülasyon sistemidir.

 YOL GÜZERGAHININ SEÇİMİ

        1-Topoğrafik Etkenler: Güzergah seçiminde planlayıcıyı en fazla zorlayan ve ayrıntılı çalışmayı gerektiren unsurlardan biridir. Arazinin dalgalı olduğu, yani eğim değişikliklerinin yoğun göründüğü alanlarda ilk yatırım giderlerinin yüksek olmasının yanı sıra, gerek kullanım zorluğu ve gerekse kazı ve dolgu nedeni ile doğal yapının bozulması söz konusu olabilmektedir.

         2-Jeolojik Etkenler:  Yol inşaat tekniği açısından çok önemlidir. Bu bakımdan güzergah seçimi, mühendislik jeolojisi kapsamında ayrıntılı etüt ve araştırmaları da gerektirmektedir.

       3-Diğer Kısıtlayıcı Etkenler: Yol güzergahı boyunca karşılaşılabilecek akarsu, tepe, doğal koruma alanları gibi doğal unsurlar ile demir yolu, kanal, tarihsel ya da arkeolojik sit alanları gibi yapay unsurları içermektedir. Böyle bir durumda plancı, yol güzergahını değiştirmenin yanı sıra; tünel, köprü, alt ve üst geçit gibi özel sistemlere gereksinim duyabilmektedir.

 YOLUN FİZİKSEL YAPISI KAPSAMINDAKİ KAVRAMLAR

  • Alt Temel: Yola gelen yükleri altyapıya taşımak amacıyla alt yapı ile temel arasına tesis edilen tabakadır.
  • Temel: Kaplama ile ince tesviye yüzeyi ve alt temel arasında bağlantı, yük dağılımı ve düzgünlük sağlayan, yola gelen yükleri alt temel yada altyapıya taşıyan tabakadır.
  • Kaplama: Taşıtların trafiğini sağlayan şeritlerin tesisinde kullanılan ve asfalt, beton, plaktaş gibi malzemeyle kaplanmış en üst tabakadır.

YOL KESİTLERİ KAPSAMINDAKİ KAVRAMLAR

Bu kavramlar, yolun en ve boy kesitleri ile yol güzergahının ortaya koyduğu eğim ve kavisleri içermektedir.

Yol en kesiti: Yolun alt ve üst yapısı ile birlikte tesis edilmiş son durumunun enine kesitini ifade etmektedir. Uygulamada en kesit gabari adıyla da anılmaktadır. Yolun en kesitini oluşturan unsurlar; banket, yaya şeridi, trafik şeritleri, yardımcı şeritler, refüj ve yeşil bantlardır. Yol en kesitinin sınırlarını, genel olarak duvar, hendek, su toplama kanalı ve şevler oluşturur.

  • Trafik şeridi:Bütün olarak platform adını almaktadır. Birim olarak trafik şeridi ise, platformun bir bölümünü oluşturan hareket halindeki taşıtların bulunduğu şerittir.
  • Yardımcı şeritler: Platform bünyesinde, trafik şeritlerine bitişik olarak oluşturulan ve hız değiştirmek ya da park amacına yönelik şeritlerdir.
  1. A) Hızlanma şeridi: Üzerindeki taşıtların normal seyir hızıyla hareket ettiği bir platforma, diğer yandan gelen taşıtların, gerekli hız ve zaman ayarlamasını yaparak katılmalarını sağlayan şerittir.
  2. B) Yavaşlama şeridi: Normal seyir hızıyla hareket ettikleri platformdan, başka bir yöne ayrılmak isteyen taşıtların, bu yöne güvenle girmeleri ya da durmaları için yavaşlamalarını sağlayan şerittir.
  3. C) Park şeridi: Platform üzerindeki taşıtların park etmelerini sağlamak amacıyla oluşturulan şerittir.

 

  • Banket: Platform bünyesinde fakat, taşıt trafiğine ayrılan bölümün dışında ve bitişik olarak yer alan, genelde yaya ve hayvan geçişine, araçların durmasına ya da yolun bakım onarımında kullanılacak ekipmanın yerleştirilmesine hizmet eden unsurdur.
  • Refüj: Çok şeritli yollarda, karşı yönlerden oluşan trafiği birbirinden ayırmak amacıyla tesis edilmiş, genelde bitkilendirilen bölümdür.
  • Bordür: kaplama ya da refüj kenarı boyunca platformu sınırlayan, koruyucu ve sürücüye platform kenarına açıkça algılatıcı özellikteki elemandır.
  • Yol boy kesiti: Yol ekseninin ortaya koyduğu parçalarını, bu doğru parçalarının meydana getirdiği eğimleri, yayları, nokta yüksekliklerini ve ara uzaklıkları ortaya çıkaran kesittir. Plan üzerinde, yol ekseninin tesviye eğrilerini kestiği yerlerin kot ve uzaklıklarını belirlemek suretiyle elde dilmektedir. Planda kullanılan ölçek; yol kesitlerinde yatay ve düşey ölçek aynı olmak kaydıyla 1/100, 1/200 alınabilirken; boy kesitlerinin yatay ve düşey ölçekleri uzunluğun fazla olması nedeniyle farklı tutulmaktadır. Yatay 1/2000, düşey 1/200 ve ya yatay 1/1000 düşey 1/100 gibi. 
  • Yol ekseni: yolun merkezinden geçen, yola ilişkin hesaplamalarda ve yolun aplikasyonunda esas alınan çizgidir. Plan üzerinde ve arazide kooridinatlara bağlamak suretiyle belirtilir. Yol uzunluğu ise yol eksenini başlangıç ve bitiş noktaları arasında kalan mesafedir. Başlangıç noktası 0+000 (km+m) biçiminde ifade edilir. Buna ek olarak, yol ekseninin her 100m ve km’ye karşılık olan noktalarının belirtilmesi genel bir kuraldır.

KAPALI DÜŞEY KURB

  • Yol ekseninin dışbükey eğim oluşturduğu kesimlerde, çıkış ve iniş olmak üzere iki eğime sahip doğru parçasını yeterli görüş mesafesi sağlamak koşuluyla yumuşak bir kavis haline getiren kurbdur.
  • Viraj: taşıtın, belirli bir hızla hareket ederken, güvenli bir görüş alanı sağlamak koşuluyla belirli bir açıyla dönüşünü sağlayan eğriye verilen isimdir. Bu tanımlamaya göre, yol ekseninin güzergah boyunca oluşturulabileceği kavislerin ölçütleri; yol için tasarlanan hıza, görüş uzaklığına ve kavisi oluşturan dairenin yarıçapına bağlı olmaktadır.
  • Tasarım hızı: güzergah boyunca taşıtların güvenli trafiğini sağlayan hız olup;kurb yarıçapı, enine ve boyuna eğim gibi karakteristikleri belirlemek amacıyla kullanılır. Birim olarak saatte kilometre bölü saat ile ifade edilir. Uygulamada, farklı karakterli yollar için farklı tasarım hızları kullanılmaktadır. Genel bir sınıflandırma ile:
  • Otoyollar için 90-110 km/h
  • Ekspres yollar için 90-110 km/h
  • Arterial yollar için 55-70 km/h
  • Toplayıcı yollar için 40-50 km/h
  • Lokal yollar için 30-40 km/h

 

Kent içi yollarda yoğun olarak kullanılan

maksimum tasarım hızları ise;

  • Derece yollar için 40-60 km/h
  • Derece yollar için 25-45 km/h
  • Derece yollar için 15-25 km/h
  • Taşıtların tasarlanan hızı ile yol ekseninin oluşturduğu yatay kavisin ve ya yayın ait olduğu dairenin yarıçapı da birbiriyle ilişkilidir. Buna göre; düşük hızlarda dönüş yarı çapı daha küçük iken, yüksek hızlarda daha büyük dönüş yarı çapı kullanılabilmektedir. Aynı orantı yol ekseninin oluşturduğu düşey kavisler için de geçerlidir.
  • Uygulamada, yol güzergahının kısa mesafedeki dönüşleri ( iki yolun bağlantı köşesi, otopark girişleri gibi basit köşeler ), kurb hesaplamalarında biraz daha ayrıntı gerektirmektedir. Çünkü, bu tür basit köşeler, birden fazla kurbdan oluşan yayları içerebilmektedir. Hesaplamalarda, bu yayların yarı çapları, dönüş yapan taşıtların türlerinde göre saptanmalıdır.
  • Görüş uzaklığı: Sürücünün önünde görebileceği yol uzunluğu olarak tanımlanabilir. Görüş uzaklığı; durma ve geçme görüş uzaklığı olmak üzere iki farklı durum için hesaplanmaktadır.
    • Durma görüş uzaklığı: belirli bir hızla hareket eden taşıt sürücüsünün yol platformunda beliren bir cismi görmesinden sonra, taşıtını güvenle durdurabileceği uzaklıktır. Bu uzaklığa algılama ve tepki anında alınan yol uzunluğu ile firen uzunluğu dahildir.

Durma görüş uzaklığı: Düz yollar için,

d= 0.28 Vt + [V² / (254. 2f) ]

Eğimli yollar için:

d= 0.28 Vt + [ V² / {254.2 (f ± e) } ] eşitlikleri yardımı ile hesaplanabilmektedir. Eşitliklerde ;

V= Hız (km/h)

t= Algılama ve tepki süresi (10 km /h için 3.50 sn , 160 km/h için 1.25 sn)

f= Sürtünme katsayısı

e= Eğim

 

Geçme görüş uzaklığı: aynı yönde hareket etmekte olan iki taşıttan, hızı daha fazla olan arkadakinin, hızı daha düşük olan, öndekini geçmeye başladığı anda, karşı yönden gelen ve proje hızı ile hareket etmekte olan bir diğer taşıtın hızını etkilemeden geçmesi için gerekli olan en kısa uzaklığı ifade etmektedir. İki şeritli yollarda, öndeki taşıtı güvenle geçebilme uzaklığı, dört uzunluğun toplamından ibarettir:

 

d=d1+d2+d3+d4

d1=algılama ve tepki anında alınan uzunluğun (m) ifade etmektedir. d1 hesaplanabilmesi için,

d1= 0.28 t1 (V1 – m + 0.8 at1 ) eşitliği kullanılır.  Eşitlikte;

t1=algılama ve tepki süresi ( ortalama 3.6 s)

a=hız değişim oranı [ ( km /h ) /s ]

V=geçen taşıtın ortalama hızı (km /h)

m=geçen taşıt ile geçilen taşıtın hızları arasındaki fark (km/h)’tir.

d2=geçen taşıtın geçme anında aldığı uzunluğu (m) ifade etmektedir. Hesaplanabilmesi için;

d2= 0.28 Vt2 eşitliği kullanılmaktadır. Eşitlikte;

V= geçen taşıtın ortalama hızı (km/h)

t2=geçen taşıtın, geçme anında sol şeridi işgal ettiği süre (s)’dir.

 

d3=geçiş manevrası sonunda, geçen taşıtla karşı yönden gelen taşıt arasındaki uzunluğu ifade etmektedir. Taşıt hızına göre d3 değerleri;

50-65 km/h için 30 m

65-80 km/h için 54 m

80-95 km/h için 90 m olarak alınabilmektedir.

 

d4=geçen taşıtın, sol şerit üzerinde işgal ettiği sürenin 2/3’ünde aldığı uzunluğu (ya da karşıdan gelen taşıtın aldığı uzunluk) (m) ifade etmektedir.

d4= 2/3 d2

 

YOL YARDIMCI SİSTEMİNDEKİ KAVRAMLAR

  • Buraya kadar açıklanmasına çalışılan konular, belirli bir güzergah boyunca yol eksenini ortaya koyabileceği iniş, çıkış ve dönüşlere ilişkin temel teknik bilgiler üzerinde yoğunlaştırılmıştır.
  • Bu bölümde, sanat yapılarının ayrı bir uzmanlık alanı olarak geniş kapsamlı konstrüksiyon teknikleri içermeleri nedeniyle, peyzaj mühendisliği uygulamalarında sık karşılaşılan bir konu olarak kavşaklara ilişkin genel bilgilerle, park alanlarına ilişkin planlama ilkelerinin verilmesi yeterli görülmüştür.
  • Kavşaklar: iki ya da daha fazla yolun, herhangi bir konumdan birbirlerini kesmesiyle oluşan alanlar olarak tanımlanabilir. Kavşakların temel işlevi, taşıt sirkülasyonunda yol ya da yön değiştirmesini sağlamaktır. İki ana gruba ayrılırlar;
    • Eş düzeyli kavşaklar: kavşak alanına ulaşan yolların aynı düzeyde kesişmelerinden oluşurlar. Kavşağın formu ne olursa olsun,kesişen yolların arasında dar açı bırakılmaması ana ilkedir. Uygulamada zorunluluk duyulmadıkça kesişmelerin 90°’lik bir açı ile yapılması tercih edilir. Üç kollu, dört kollu ve çok kollu olmak üzere farklı gruplara ayrılır.
      • A) Üç kollu kavşaklar: genel olarak T ya da Y formunda düzenlenmektedir.

 

  • T formlu kavşaklar: Kesişen iki yolun ve ya üç kolun oluşturduğu kavşaklardır. Bu kavşaklarda kesişme açısı 75° den büyük, 105° den küçüktür.
  • Y formlu kavşaklar: Kesişen yollardan birinin diğerinin uzantısı konumunda olduğu ve üçüncü kolun bunlara 75° den küçük ya da 105° den büyük bir açıyla bağlandığı kavşaklardır.
  1. B) Dört kollu kavşaklar: Kesişen iki yolun ya da dört kolun oluşturduğu kavşaklar olup, dik açılı ve yatık açılı olmak üzere iki gruba ayrılır.

Dört kollu dik açılı kavşak, yolların birbirlerine 75° den büyük, 105° den küçük açıyla kestiği kavşaklardır.

Dört kollu yatık açılı kavşak ise, yolların birbirlerine 75° den küçük, 105° den büyük açıyla kestiği kavşaklardır.

  • C) Çok kollu kavşaklar: Genelde beş ya da daha fazla koldan oluşan kavşaklardır. Uygulamada, çok kollu kavşaklar trafik güvenliği açısından fazla tercih edilmemektedir. Zorunlu durumlarda, kolların kesişme noktaları dönel kavşak sistemiyle çözümlenebilmektedir.
  1. D) Dönel kollu kavşaklar: Trafiğin bir ada çevresindeki tek yönlü bir platformda, saat ibresinin tersi yönünde hareket ederek kollara yöneldiği kavşak tipidir. Bu kavşağın düzenlenmesinde dikkat edilecek en önemli özellik; dönüş platformuna bağlanan kolların birbirlerinden yeterli uzaklıkta olmalarıdır. Dönel kavşaklarda, ortadaki adanın dairesel olması kullanım rahatlığını arttırmaktadır. Buna karşın kavşağın oluşturacağı alandaki koşullar nedeniyle, farklı formlu dönüş adaları da geliştirilebilmektedir. Örn; dairesel ve kare formlu.
    • Farklı düzeyli kavşaklar: Trafiği çok yoğun olduğu kesişen yollarda, eş düzeydeki kesişmeleri ortadan kaldırmak, böylece trafik güvenliğini arttırmak ve zaman kaybını önlemek amacıyla tesis edilen kavşaklardır. Bu kavşaklardaki farklı düzeylilik köprü sistemleri ile oluşturulmaktadır. Bu bakımdan farklı düzeyli kavşaklar, köprülü kavşaklar adıyla anılmaktadır.

Farklı düzeyli kavşakların düzenlenmesi, özellikle yerleşim alanları bünyesinde ayrıntılı alan sörveyleri ve yapılabilirlik incelemelerini gerektirmektedir. Söz konusu çalışmalar, bir genelleme yapmak suretiyle aşağıdaki gibi sıralanabilir;

 

  • Mevcut yol alanı en iyi biçimde değerlendirilen kavşak tiplerinin belirlenmesi,
  • Ana ve tali yolların karakter ve tiplerinin belirlenmesi,
  • Trafik hacimleri ve akım yönlerinin saptanması,
  • Kavşak tiplerinin basitten karmaşığa uygulanabilme özelliklerinin irdelenmesi,
  • Kavşağın kolları ile birlikte kaplayacağı toplam alanın belirlenmesi,
  • Kavşağın giriş ve çıkışlardaki dönüş yarıçaplarının belirlenmesi ve gerekli en küçük değerin altında düşürülmesi olanaklarının araştırılması,
  • Kavşak kollarına verilecek eğimlerin belirlenmesi ve bunların %5 i aşmamasının sağlanması,
  • Kavşağın plan estetiğine uygunluğunun irdelenmesi.
  • Park Alanları: duran trafiğe yer sağlamak amacıyla özel olarak düzenlenmiş sistemlerdir. Özellikle büyük yerleşim alanlarında, motorlu araç sayısındaki hızlı artış, park alanlarını acil çözüm bekleyen bir planlama sorunu durumuna getirmektedir. Yol ile doğrudan bağlantılı olan park yerleri, park şeritleri ve dönüş cepleridir. Yol ile dolaylı bağlantılı olan park yerleri ise, en yaygın adıyla otoparklardır. 
  • Park Şeritleri: yol en kesitinin bir unsuru olarak yol platformu bünyesindeki park etme yerlerini içermektedir.

Park şeritleri, yola paralel ya da dik olarak düzenlenebilmektedir. Yola paralel düzenlenen şeritler, yaklaşık 2.50 m genişliğinde tutulmaktadır. Ancak paralel şeritlerde park edebilecek taşıt sayısı az olmakta, buna karşın yol platformunun genişliği daralmaktadır. Yola dik şeritlerde ise park edebilecek taşıt sayısı artmakta, buna paralel olarak yol platformunun genişliğinin de yükseltilmesi gerekmektedir.

 

  • Dönüş Cepleri: Daha çok konut bölgelerindeki çıkmaz sokaklarda, servis yollarında ve benzeri ucu kapalı yollarda, yol uç kısmının bir dönüş adası biçiminde düzenlenmesi ile oluşmaktadır. Uygulamada çoğu kez dönüş ceplerinden otopark amacıyla da yararlanılabilmektedir.
  • Otoparklar: Otoparklar; genel olarak, sürekli trafiğe dolaylı biçimde bağlanmış taşıt depolama alanlarıdır. Otoparklar sayesinde, yol platformundaki park şeritleri en aza indirilebilmekte ya da tamamen kaldırılabilmekte, böylece yol trafik güvenliği ve kapasitesi istenilen düzeyde tutulabilmektedir. Bu nedenle otoparklar, özellikle yoğun trafiğe sahip alanlarda tesisi zorunlu unsurlar durumundadır.

 

Düzenleneceği alanın karakter ve boyutlarına bağlı olmakla birlikte otoparklar, form ve giriş-çıkış-park etme özellikleri açısından yüksek bir tasarım potansiyeli ortaya koymaktadır. Örneğin; düzenleneceği alanın sahip olduğu karaktere göre; dağınık, kompakt, formal, informal, tek girişli-çıkışlı, iki ya da daha fazla girişli-çıkışlı, tekli sıra, çoklu sıra gibi otopark düzenlemeleri yapılması olasıdır. Yine, yolla alan ilişkisine ve giriş-çıkış konumlarına bağlı olarak taşıtların farklı konum açıları ile park edebileceği otoparklar tesis edilebilmektedir. Bunların arasında; 30°, 45°, 60° ve 90°’lik konum açıları, uygulamada en fazla kullanılan değerlerdir.

 

Formları ne olursa olsun, otopark düzenlemelerinde belirli ilkelere uyulması gerekmektedir. Bu ilkelerin önemli görülenleri aşağıdaki gibi sıralanabilir:

 

  • Otopark ile sürekli kullanım alanları (konut, işyeri, okul vb.) arasındaki uzaklığın uygun yürüme mesafesi dahilinde bulunması,

 

  • Otoparkların, birinci derece yollara doğrudan açılmaması,

 

  • Bu tür otoparkların, hız değiştirme şeritleri aracılığı ile giriş yapılması,

 

  • Otopark çıkışlarının, mümkün olduğunca tali yollara verilmesi,

 

  • Otopark giriş-çıkışlarının yol bünyesinde bir kavşak etkisi oluşturacağı göz önüne alınarak, diğer kavşaklara olan uzaklığının uygun değerde tutulması

peyzaj, peyzaj nedir, peyzaj tasarım, peyzaj proje, yol, peyzaj yol, peyzaj sirkülasyon, sirkülasyon sistemi ve yollar, sirkülasyon sistemi

Peyzaj Tasarım Örnekleri

Peyzaj tasarımı ve uygulaması ile ilgili bir kaç tane görsel paylaşımı yapalım ;

579297_10151987606395935_1150625727_n

 

946034_10151662832441120_1436105732_n

 

1003761_518052201601399_2108789911_n

 

1186036_531581223581830_1864917631_n

 

1377453_543228109083808_882953440_n

 

1379469_10151649585696120_2037507368_n

 

peyzaj, peyzaj tasarım, peyzaj tasarım örnekleri, peyzaj proje, proje örnekleri, proje resimleri, tasarım resimleri, peyzaj resimleri

Temel Tasarım İlkeleri

Peyzaj Mimarlığında birazdan bahsedeceğimiz ilkeler çok önemlidir.

Bu ilkelerden birini yada bir kaçını projenizde kaçırdığınız zaman eksiklik olacaktır.

Yazı Biraz uzun olsa da hem peyzaj mimarlarının hatırlamak hem de iş yaptıranların yapılan projeyi kontrol etmek amacıyla okumalarının faydalı olacağına inanıyorum

KOMPOZİSYON : Kavramsal ( nokta, çizgi, düzlem, hacim ) ve görsel ögelerin ( nokta, çizgi, renk, doku, boyut, biçim, yüzey ) belirli, bir düzen içinde bir araya gelmeleri kompozisyonu oluşturur. Kompozisyonda en önemli ilke, her şeyin bütüne ait ve uygun olması, hiç bir ögenin birbirine yabancı ve uyumsuz olmamasıdır. Yani bütünlüktür, bütünlük içinde çeşitliliktir

Temel sanat eğitiminde, öğrencinin görsel ve duygusal gelişmesini hızlandırmaya katkıda bulunan görsel eğitim yaşam boyu devam edecek bir sürecin başlangıcıdır. Görsel ağırlıklı analiz çalışmaları ile görmesini, algılayabilmesini öğrenen bir öğrenci yeterli düzeyde görsel bilgi birikimini yani görsel bilincini geliştirmiş olacaktır. Böylece öğrenci çevresini daha duyarlı bir biçimde gözlemleme, ona karşı tepki gösterme, yorumlama ve yargılama alışkanlığını kazanacaktır. Bu tür bir duyarlığa sahip olunduğunda, çevresine ve olaylara bakmasını bilen, baktığını gören, gördüğünü değerlendirebilen ve bunlardan en doğru sonuçlara, yargılara, çözümlere ulaşabilen yaratıcı bir insan olabilmek söz konusudur.

Görsel eğitim iki tür beceriyi gerektirmektedir.

* Görsel keskinlik,

* Görsel ifade.

Görsel keskinlik; bireyin çevresindeki çok yönlü mesajları ve bilgiyi hızla ve açık bir şekilde görebilme yeteneğidir. Görsel keskinlik, ilgi alanlarına göre ağırlık kazanmaktadır. Bu nedenle görsel eğitim, ilgi alanlarının da genişlemesine katkıda bulunmaktadır.

Görsel ifade; görsel mesajları göstermek yeteneğidir. Görsel keskinlik aldığımız mesajlarla ilgilenirken, görsel ifade, yolladığımız mesajlarla ilgilidir. Görsel eğitimi başarmak için her ikisi de bilinçli olarak geliştirilmelidir.

Görsel mesajın, üç seviyesi tanımlanmakta: Bunlar, ifade, soyutlama ve sembolizmdir. İfade, gerçekte görebildiğimiz ve yaşadığımız şeyleri kaydetmeyi araştırır. Görsel iletişimde, soyutlama daha kuvvetli ve özü çıkartılmış bir anlama doğru bir basitleştirme olarak tanımlanmaktadır. Herhangi bir anda görülen şeylerin anlamını çıkartmak ve düzen yaratmak için görsel bilgi ile doldurulmuş olmak gerekmektedir. Bu, algılama denilen olgu aslında soyutlama sürecidir. Sembolizm de görsel mesajın basitleştirilmiş bir formudur. Ancak, gerçekte görülebilen için yerine geçebilecek ya da onu yansıtabilecek bir imajı ortaya koyar.

Görsel analiz, görsel eğitim ile başlar; bireyin çevresine karşı nasıl bakması, neyi görmesi gerektiğini anlama ve onun hakkında düşünme çabasıdır. Görsel analiz ile oluşan değer yargıları bireyin çevresine karşı ilgi duymasına, onu daha duyarlı bir biçimde gözlemlemesine ve çevresini yargılamasına olanak sağlamaktadır. Görsel analiz, his ve hayal gücünü harekete geçirerek amaca uygun yorumlama becerisini de kazandırmaktadır. Gözlemlerin ve fikirlerin sözcükler yerine çizimle not alınmasına yardımcı olmaktadır. Çizimle not almanın potansiyeli, kayıt yapmanın ötesindedir. Çünkü görselleştirilen bilgi, algılama gücüne bağlı olarak kaydedilir. Algılama gücü de, gözlem yapabilme kadar düşünme yeteneği ile gelişmektedir. Not alma alışkanlığı kazanmak için, görsel analiz yaparken bazı temel becerilere sahip olmak gerekmektedir.

Bunlar,

* Algılama

* Ayrıntıyı fark etme / soyutlama

* Hayal gücünün geliştirilmesi ,becerileridir.

Gözlem yapma; herhangi bir şeyi çizmek için önce ona bakılması gerekmektedir. Bir çok insanın çizerken karşılaştığı güçlük, dikkatlice bakmak için zamanı yeterince değerlendirememesinden kaynaklanmaktadır. Eğitilmiş bir göze sahip olmak, görme duyarlılığı geliştirmek için sık sık çevreyi analiz eden çizimler yapmak gerekmektedir.

Algılama; duyu organları yardımıyla çevredeki objelerin, fark edilmesini, olayların açıklamasını içeren bir bilgi alma süreci sonunda ortaya çıkan psikolojik bir olgudur. Algı bir uyarıcı nedeniyle ortaya çıkar. Bir objeyi gördüğümüzde onun görsel algısını elde ederiz. Algılama insanın var oluşunun kültürel ve bireysel varlığına dayanmaktadır. İnsan dış dünyayı duyuları ( 5 duyu organı ) ile ve bunların algı haline gelmesi sonucu tanır.

Algının temel özellikleri:

* Algılama bireyden bireye değişen bir olgudur.

* Algılamada deneyim önemli bir rol oynar.

* Algılamada insan çevreden amaçlarına uygun bilgi almaktadır.

* Algılama davranışı yönlendirir, eylem için bir uyarıcıdır.

Kısaca algılama, belirli bir deneyim kazanmış, önceden bilgi birikimi olan bireyin sinir sisteminin ani tepkisi olarak düşünülebilir.

Ayrıntıyı görebilme, fark etme; algıyı artırmak için, onu bütünleyen, tamamlayan etkinlik ayrıntıyı fark etmedir. Görsel not almada hız ve doğruluk, her bireyin geliştirilmesi gereken bir beceri olmasına karşın, en yetenekli birey için bile zaman, sınırlama getirmektedir. Bilginin bir çok seviyesinin bilincinde olunduğu zaman neye önem vermek gerekiyorsa , o bilgi konusunda yoğunlaşabilir; bu şekilde davranarak ayrıntıyı fark etme için uygulama yapılır. Ayrıntıyı fark etme bir takım işaretlerle de ifade edilebilmektedir.

Hayal gücünün geliştirilmesi; gözleme dayalı tasarıma yönelik düşünmeye doğru ilerlemek için hayal gücünün geliştirilmesi gerekmektedir. Çünkü yaratıcı bir tasarımcı için en önemli araç, hayal gücünün gelişmesine katkıda bulunan görsel hafızadır. Birey, görsel hafızanın zengin bir koleksiyonuna sahip olmalıdır. Hafızanın zenginliği iyi gelişmiş ve etkin bir görsel algılamaya dayanmaktadır. Görsel imaj toplamanın ve algılamayı bilinçli hale getirmenin en kolay yolu görsel not tutmadır.

Görsel eğitim sonucu gelişen ( görsel keskinlik ve ifade kazanan, görsel analizi öğrenen, gözlem yapan, doğru algılayan, ayrıntıyı fark eden, hayal gücünü geliştiren ) birey çalışmalarını iyi bir kompozisyonla ifadelendirir.

Kompozisyon, ögelerin bir sistem içinde, ilkeler bağlamında bir araya getirilmesidir; ancak bir üslubun karakterini de yansıtır bir bütündür. Üslubun karakteristiği bir dil ile yansıtılabilmektedir. Böyle bir dilin sözcüklerini doluluk-boşluk, görsel ritim, görsel denge, çizgi, doku, biçim vs. oluşturur.

GÖRSEL TASARIM İLKELERİ – KOMPOZİSYON İLKELERİ

ORGANİZASYON ÖGELERİ

* Durum

* Yöneliş ( konum )

* Alan kuvvetleri

* Mekan

KAVRAMSAL ÖGELER

* Nokta

* Çizgi

* Düzlem

* Hacim

GÖRSEL ÖGELER

* Biçim

* Ölçü

* Renk

* Doku

GÖRSEL TASARIM ÖGELERİ ( RESİMDE GÖRSEL ÖGELER )

* Nokta

* Çizgi

* Renk

* Doku

* Boyut

* Biçim

* Yüzey

GÖRSEL TASARIM İLKELERİ ( KOMPOZİSYON İLKELERİ )

* Zıtlık

* Egemenlik / odak noktası

* Görsel denge

* Görsel ritim

* Şekil – zemin anlatımları

Tasarım ögeleri iki ve üç boyutlu çalışmalarda kavramsal ögelerin yardımıyla algılanması sonucu anlam kazanır, iki boyutlu bir çalışmada ögelerin düzenlenmesi, organizasyonu, ilgili düzlemin uzunluğu ve genişliği üzerinde meydana gelir. Esas amaç düzeni ve uyumu sağlamak ve görsel ilgiyi ve anlamı ifade etmektir. Bu yaratıcı süreç, çizim teknikleri, baskı, boya, fotoğraf, tüm iletişim araçları ile ifade kazanır.

ZITLIK

Sözcük anlamıyla zıtlık; karşıtlık, karşıt olma, çelişki olarak ele alınmaktadır. Kontrast-karşıtlık kavramını geniş kapsamları ile ele aldığımızda ise evrende her şeyin karşıtlıklar dengesi içinde oluştuğunu görürüz. Bu sosyal yapıda da biçimsel yapıda da böyledir ve zıtlık yoksa hareket yoktur, varlık yoktur, süreç yoktur. Sanat açısından değerli görülen her yapıtta kuşkusuz çok iyi çözümlenmiş kontrast bir denge vardır. Bir şeyin değerlendirilmesinde karşıtlıklar daima ön plandadır. Zıtlıkta denge kurulması bir çok şeyi çözümleyecektir. Çünkü görsel anlamda en önemli belirleyici özellik zıtlık kavramındadır. Bu karşıtlığın boyutu bireye göre değişir. Bazılarında şiddetli, bazılarında yumuşak olabilir.

Ölçü zıtlığı, aralık zıtlığı, renk zıtlığı, doku zıtlığı, biçim, üslup zıtlıkları ilgi topladığı ve canlılık yarattığı için önemlidir. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Uzun – kısa, kalın – ince, dar – geniş, yuvarlak – köşeli, sert – yumuşak, mat – parlak, kuru – ıslak, hafif – ağır, siyah – beyaz vs.

Zıtlık konusundaki uygulamalarda ; resim ve fotoğraflardan yararlanılarak anlam bağlamında zıtlık yaratacak bir yapıt üretilebilir.

Anlam yanında biçimsel bağlamda zıtlık kavramında yararlanılarak çalışma yapılabilir.

Zıt malzemeler birlikte kullanılarak çalışılabilir vs.

Zıtlık kavramından örnekler; Degas, Matisse, G. Balla, L.W.ing-tong ( fotoğraf ), D. Lange ( fotoğraf )

1                      2                            3

 

D. Lange                                                        Matisse                                                        Siu-Man-Han

EGEMENLİK / ODAK NOKTASI

Bir kompozisyonda kullanılan ögelerden birinin ya da bir grubun diğer ögelere göre ölçü, değer, renk, doku bakımından üstünlük sağlamasıdır. Her türlü egemenlik zıtlıkla sağlanır. Tasarımın esas düşmanı yeknesaklıktır. Gözlemcinin bir tasarıma ilgi uyandırabilmesi için hayal gücünü kurcalaması gerekir. Amaç dikkat çekmek ve bakan bireyde haz uyandıran bir düzenleme sağlamaktır. Bu bir kompozisyonda odak noktasının oluşturulmasını sağlamakla gerçekleştirilir. Son derece saf, soyut düzenlemelerde bile odak noktası bakan bireyin dikkatini çekecek; görsel heyecan uyandıracaktır. Birden fazla odak noktası, bir öge diğerinden ayrılırsa oluşur diyebiliriz.

* Ögelerin çoğu düşey olduğunda yatay formların bir kaçı düzeni keserse odak noktası oluşur.

* Ögelerin çoğu yaklaşık aynı ölçüde ve biri oldukça büyük ise bu öge görsel olarak önem kazanır.

* Ayırım yardımıyla odak noktasının oluşturulması; bu oluşum zıtlıkla, şiddet oluşturma diye de tanımlanabilir.

* Yerleştirme yardımıyla

* Beklenmeyen, ilginç ögeler dikkat çekerler.

* Ölçü büyüklüğü

– Renk yoğunluğu

– Doku yoğunluğu

Her yapıt bir dominant noktaya sahiptir genellikle.

Örnekler; Rembrandt, K. Kumaki ( fotoğraf ),

4                   5                       6

 

August Sander                                                      Kuzi Kumaki                                                          Klee

DENGE 

Denge değişik ölçüler arasında aranmalıdır. Resimde dengeyi dikey ve yatay çizgiler kurar. Denge salt çizgilerle değil, açık – koyu zıtlığıyla da verilebilir. Başarılı bir düzenlemede kullanılan ögeler birbirleriyle karşılaştırıldıklarından genelde bir denge hissedilmiştir. Bu denge biçim, yön, ölçü, aralık, doku, renk ile sağlanabilir. Görsel ağırlıkları olan ögelerin eşit dağılımının bir türü olan denge, tasarım ilkelerinden biridir. Denge zıtlıkla koşulludur adeta. Yeryüzündeki her şey zıtlıklar dengesine dayalıdır. İnsanın yaşamı ve kendisi dengeye dayalıdır. Dengesizlik her şeyi altüst edebilir. Çünkü dengesizlik bozukluk, yanlışlık demektir. Görsel uyarıcılık dengedeki doğruluk yada rahatsız edicilik sonucu oluşur. Gerek görsel gerek devinimsel gerekse sessel anlatımda dengenin sağlamlığı söz konusudur. Denge, formda, renkte, harekette, açık-koyuda kendini gösterir. İki boyutlu düzenlemeye ait dengede daima ifadeyi sağ ve sol olarak ya da alt ve üst olarak iki bölüme ayıran düşey ve yatay eksen aranır. Denge simetrik ( bakışık ) ve asimetrik denge ( bakışımsız ) olarak ikiye ayrılır.

 

Simetrik denge, bir eksene göre ögelerin aynı durumda tekrar etmesiyle oluşur. İnsan vücudunun doğal olarak simetrik dengeye sahip olması sanat gücünü – bilinç altında – o yönde etkilemiştir. Kesin kararlı oturmuş bir kompozisyonu oluşturur. Ancak fazla ilgi uyandırmaz.

Asimetrik denge, eşit yada eşit olmayan görsel ağırlıktaki ve çekicilikteki ögelerin düzenlenmesiyle oluşturulur. İlgi çekici olması yönünden kompozisyon daha başarılı olur. Anlatımı oluşturan elemanların, benzerlik, zıtlık, üslup, uygunluk ilişkileriyle renk, biçim, hareket, açık-koyu ile oluşan denge, asimetrik dengeyi oluşturur.

Denge konusuna örnekler; Raphael, Degas, Matisse, M. Ernst, R. Magritte, E. Weston

7                                          8

 

Chan-man Lo                                                                                         Raphael

RİTM 

Sanatta, plastik elemanların değişen uyumlu tekrarıdır. Ritim, bir sanat yapıtıyla aramızda psiko-fizyolojik anlaşma yaratmak için yinelen devinimler düzenidir. Bir sanat yapıtında hareketler önce duyuları sonra bünyemizi etkiler ve insan tümüyle bu hareketlere katılır Yapıttaki devinimlerin izleyicideki bu yinelenmesi statiktir. Bunun için gözle görülmezler. Ama hareket düzeni bizi fazla duygulandırırsa irkilme, yüzünün buruşması yada yüz ve bedenin gevşemesi görülür. Psiko-fizyolojik anlaşma ancak hakim devinimlerle, kontrast devinimlerin düzeniyle sağlanabilir. Rahat, uyuşumlu bir düzen yaratabilmek için hakim devinimlerle karşıt devinimler arasında dikkati çekecek kadar bir farkın gözetilmesi gerekir. Bunları uygulama oranları sanatçıdan sanatçıya ve sanatçıların vermek istediği havaya göre değişir. Kontrast devinimlerle hakim devinimlerin oranı farklı olmalıdır. Ritmin Yapıtlarda dayandığı temel; harekettir. Yapıtlarda ışık, gölge, yarı gölge değişimleri devinimi oluştururlar. Çizgi ve yüzeylerde yapılan yön değişikliği resme hareket kazandırır. Genel olarak yatay ve dik çizgiler durgunluk, eğik ve kavisli çizgilerde hareket yaratır.

Devinim ikiye ayrılır.

1 – Doğal devinim ( Örn: Yontunun kendi hareketi )

2 – Plastik devinim ( Kitlelerin üç boyutlu bir düzeyde yarattığı ışık – gölge kontrastlarından doğar.)

Koyu – açık – orta valörlerin yarattığı yön kontrastı, rengin yön kontrastı, yatay, dikey parçalar, zıt kontrastlar devinimi oluşturur. Ritim, çeşitli yönlerde, çeşitli büyüklükte yinelen dominant devinimlerin birbirleriyle kontrast uyuşumudur. Bir yapıtta çoğunlukta olan devinimlere ” dominant devinimler ” denir. Bu devinimler birbirinin benzeri ya da aynı karakterdedirler. Kontrast devinimler bunlardan tüm ayrı yapıdadır. Doğada da ritm vardır.

Mimari ve heykel gibi üç boyutlu sanatlarda kitlelerin üç boyut üzerindeki yön kontrastları ve bunlarla ilgili üç boyut üzerindeki ışık, gölge, yarı gölge kontrastlarından doğar. Mimaride dolu kısımlarla (duvarlar vb.) boş kısımlar (pencereler, kapılar v.b.) ve madde değişiklikleriyle sağlanmış koyu açık düzeyler devinimi oluştururlar.

Heykelde, hacim öğelerinin, ışık-gölge ilişkileriyle, çevre boşluğuna rastlayan doğanın hareket öğesi olarak düşünülmesi gerekmektedir. Resimde de devinim yine ”Yön kontrastı” temeline dayanır. Koyu-açık-orta tonların yarattığı yön kontrastı devinim sağlar. Renk kontrastı ile de devinim sağlanır. Yatay ve dikey biçimlerde devinimi oluşturan unsurlardır. (Ton kontrastı, renk kontrastı, iç hareket, biçim kontrastı)

Sonuç olarak ritim; renk, açık – koyu, ögelerin birbiriyle ilişkileri, dolu – boş kısımlar ve bunların çevre ilişkileri, hakim ve kontrast elemanlar, gölge – yarı gölge – açık durumlar, devinimlerin yükselme – alçalma hızlarının üzerimizdeki etkileridir.

Resimde kompozisyonu oluşturan diğer araçlara gelince; bir biçim kendi içinde parçalandığı gibi değişik biçimde de parçalanabilir. Ne kadar çok parça varsa her parça diğerini yardıma çağırır. Parçalamak demek bir biçimde olan ağır görevi yan parçalara ayırmak demektir. Sıralama ise; ritmik bir şekilde olmalıdır. Aynı biçimler sıralandığı gibi ayrı biçimler de sıralanabilir. Toplama da, birbirine benzeyen ya da benzemeyen biçimlerin bir arada toplanması söz konusudur. Tabakalaşma; resme derinlik kazandırır. Renkler ve biçimler tabakalaşmayı sağlar. ( uzaktaki biçimlerin açık, yakın renklerin koyu olması gibi ). Titreşim; biçimlerin ve renklerin titreşmesidir.( Empresyonizm ) Merkezileştirme; Rönesans kompozisyonun özelliğidir. Refakat etme; aynı biçim ve renklerin küçüklüğü ve büyüklüğü ayrı biçimlerde olabilir. Ana devinime bir yan devinim refakat edebilir. Renk de olabilir. Serpilme – dağılma; aynı ve ayrı biçimlerin ayrı ya da aynı şekilde dağılışıdır. Dağılış içten dışa olduğu gibi dıştan içe de olabilir.

Ana ve yan devinimler, döndürme ve devinimleştirme, büyütme ve küçültme, ters görüntü, parmaklık, sayıların oranları, transfer, simetri vs. gibi vasıtalarda resimde kompozisyonu oluştururlar.

Örnekler; Ucello, F. Hals, Turner, İngres, U. Boccioni, Degas, Picasso, H. d. Toulouse-Lautrec, G. Braque, F. Legér, G. Balla, H. P. Horst ( fotoğraf )

9                     10                        11

 

Henri Matisse / 1909                                     Horst P. Horst / 1941                                            Kin-Pano Chan

ŞEKİL – ZEMİN ANLATIMLARI

Görsel tasarım ögeleri, görsel ilkeler yardımıyla yüzeysel ya da hacimsel olarak düzenlenerek zemin ya da şekil anlatımları oluştururlar.

Zemin anlatımı; iki boyutlu etkisi olan bir düzenlemedir.

* Geniş – berrak alanlarla,

* Benzer ölçüde tekrar çizimlerle,

* Bir kompozisyonda şekil anlatımı verecek şekilde güçlü etki yapan bölgelerden arta kalan kısımlarla sağlanır.

Şekil anlatımı; üç boyutlu etkisi olan bir düzenlemedir.

* Derinlikle

* Çizgisellikle

* Etkili çevre ya da güçlü çevre çizgileriyle sağlanır.

Derinlik; bir cismin üçüncü boyutunun yani kalınlığının anlaşılması, hissedilmesi ile etkinlik kazanır. İki ya da üç boyutlu cisimler yan yana durduklarında bize göre farklı uzaklıkta hissediliyorsa, bu biçimler ya da cisimler derinlik ifadesi verebiliyor demektir.

– Örtme

– Saydamlık

– Ölçü derecelenmesi

Değer derecelenmesi; cisimlerin renkleri, değer farkları, parlaklık ve matlıkları ya da dokuları derinlik ifadesi oluşturmada rol oynarlar.

* Sıcak renkli cisimler yakında,

* Soğuk renkli cisimler uzakta,

* Koyu tonlu cisimler yakında,

* Açık tonlu cisimler uzakta,

* Parlak cisimler yakında,

* Mat cisimler uzakta,

* Sert dokulu cisimler yakında,

* Yumuşak dokulu cisimler uzakta etki yaparlar.

Çizgisellik; Çizgi kalınlıkları farklı tutulursa derinlik anlatımı güçlenir. Ölçü derecelenmesi görevi yaparak derinlik, anlatımının güçlenmesine katkıda bulunur.

Etkili çevre; biçimler çevre çizgileri ile belirli hale gelirler. Çevre çizgileri zayıf, ince ve az belirli olan cisimler gözde fazla etki yapmazlar, daha uzakta algılanırlar. Derinlik etkisi bazı cisimlerin kenarlarını kuvvetli çizgilerle çevirmekle sağlanır. Şekil olarak algılanırlar.

Şekil – zemin ilişkisi; şekil – zemin ilişkilerinde şeklin zeminden net bir şekilde ayıt edilmesi istenir. Buna şekil – zemin ilişkilerinde ” belirlilik ” denir.

Şekil – zemin ilişkisinde üç esas vardır:

1- Genellikle zemin daha basit olur ve şekilden daha geniş bir yer kaplar.

2- Şekil ve zemin anlatımları arasındaki güç farkı ve diğer belirtiler nedeniyle şekil anlatımı ya zemine bitişik ya da zeminden önde görülür.

3- Uzaysal ya da üç boyutlu olarak etki yapabilen zeminler güçlü şekil anlatımlarının arkasında yine iki boyutlu etki yaparlar.

Şekil – zemin arasındaki benzerlik, yakınlık, uygunluk, karakter birliği aranır. Görsel algıda şeklin belirliliğini sağlayan etkiler:

Şekillerin; benzerliği, ölçüsü, yakınlık-uzaklık derecesi, ana formlar, kapanma, devamlılık (ritim) dir.

Örnekler; E. Schiele, E. Weston ( fotoğraf ), Y. Tanguy, R. Magritte, S. Dali, P. Klee

12            13               14

Osman A. Yeşil                                            Yim-Long Tang                                                             Dali

FOTOĞRAFTA KOMPOZİSYON

Aslında görsellik açısından malzeme farklılığı dışında kompoze kuralları da, ilkeleri de diğer çalışmalarla -resimle aynı özellikler taşımaktadır. Ayrıntıda tasarlayan , gören beyne fotoğraf tekniğinin olabildiğince katkısı ya da belirleyici anlamı vardır bir şekilde.

Konuyu, fotoğraf karesi içinde belli bir ışıkta, görsel düzenleme ilkeleriyle gerçekleştirmek fotoğrafta kompozisyonu oluşturur. Bunun için bakış noktası, mesafe önemlidir. Buna göre de uygun makinanın, objektifin kullanımı gereklidir. Ayrıca fotoğrafı belirlerken yatay ya da düşey olmasına da karar vermek gerekir. Kullanılan malzeme ve teknik amaca hitap edebilmelidir. Seçilen konunun, görüntünün tercih edilen boyutta yerleştirilmesi kişisel ayrıcalıkları beraberinde getirmesi açısından önemlidir. Ama bu yerleşim yine de tam bir reçete ya da motomat matematiksel parçalanmaya dayanmasa da bazı prensiplerle gerçekleştirilmesi estetik hazzın, felsefenin oluşmasını sağlar. Kompozisyonun açık ya da kapalı olması kişisel tercih, özellik nedenidir. Kapalı kompozisyon çerçeve içinde başlayıp biten kompozisyondur. Hiçbir hareket ya da biçim çerçeve dışında devam etmez. Açık kompozisyon ise çerçeve dışında devam edecek, izleyicide böyle bir etki bırakacak nitelikte olan düzenlemedir. Konu çerçeveyle sınırlı değildir. Sanatsal anlamda yerleşim tavrı bireysel özellikler taşısa bile ilkeler, farklı çalışmalarda aynıdır.

Fotoğrafta kullanılan teknikler, bireysel ayrıcalığın göstergesidir. Bazılarında leke, gren, çizgi, renkli ya da siyah-beyaz tercih edilendir. Bazılarında netlik, bazılarında fluluk ön plandadır. Resimde de böyle değil midir? Salt değişen malzeme , tekniktir. Tasarlayan hepsinde de insan… Fotoğraf, düzenlenen çekimleri bir kenara koyarsak bir anı tespit etmek olduğuna göre kompozisyon bu anın içine sığdırılmış olandır. Ya tasarlanacaktır ya da seçilecektir.

Konunun uzağında ya da yakınında olmak, mesele bu işte , bakış açısı-mesafesi. Ne olursa olsun fotoğraf aynen yinelemek değildir hiçbir zaman…

Fotoğraf çekerken amaç ne olmalı, bu önemlidir. Ayrıntı istiyorsanız ışık ona göre ayarlanır. Leke istiyorsanız ona göre… Burada belirleyici olan, hangi tip makine kullanırsanız kullanın insandır. Ayrıca kullanılan malzemenin kalitesini de yadsınamaz. Banyonun temiz, taze olmasına kadar. Sonuç olarak, konu seçimi ve anlatım tarzını bireysel ayrıcalıklar belirler. İşte yaratıcılık buradadır. Burada çekim ve karanlık oda tekniklerine girmeyeceğim. Fotoğraf adına hazırlanan kitaplarda bu konular ayrıntılarıyla var. Beni, bize sunulan tarafı ilgilendirdiği için tıpkı bir resmi, kağıda , tuvale vs. ye geçirirken duyulanların fotoğraf içinde geçerli olduğu yönündedir. Bunlardan kısaca bahsedeceğim tekrar olmamasına dikkat ederek. Bence fotoğrafla ilgilenenlerin çok iyi sanat tarihi bilmeleri, resmi incelemeleri gerekir. (Resimde kompozisyon konusu daha detaylı verilmiştir. )

Zıtlık, fotoğrafta canlılık, değişiklik ve ilgi çekiciliği sağlar. Aydınlık-karanlık, dikey-yatay,düz-eğri, bütün-parça, sade-karmaşa, kesinlik-belirsizlik vb. gibi.. ( Ayrıntı ZITLIK başlığında verilmiştir.) aynı şekilde simetrik değil de asimetrik çalışmalar, çekimler fotoğrafta hareketi sağlayacaktır. Tabii her kavram beraberinde dengeyi de getirmelidir, sağlam bir düzenleme adına. Sadelik her an aranan , dikkat dağıtmayan unsurların başında gelir. Fotoğrafta ç biçimlerin belirgin olmasıyla ilintili olduğu için netlik olarak tanımlanabilir. Mesajı verilecek biçimlerin ya da ön plana çıkmasını istediğimizin belirgin ayrıntının flu olması gibi. Fotoğrafta belirtme, sadeleştirme ve ayıklama temel olabilir.

15               16               17

Paul Caponigro                                            Shomei Tomatsu / 1969                                              Bruegel / 1558

1-ÇİZGİSEL VE GÖLGESEL

Çizgisel çalışmalarda nesnenin maddesel kavranışından bir şey vardır aynı zamanda sınırlanmasından kontursal yapısından bir gösterge vardır ve dokunma duyusuna dayanır. Gölgesel çalışma ise lekelerden oluşur ve bu lekesellik göze hitap eder. Bu, görsel bir duyumdur. Anlamak için gerçekleştirilen dokunsallık zaman içinde yerini görselliğe bırakmıştır. Dünyadaki değişim ve gelişim yeni ilgileri, bilgileri ve güzellikleri doğurmuştur.

16.yy da düzgün, devamlılık gösteren çevre çizgisi 17.yy da yerini kesik çizgiye bırakır ve bu kesik çizgi, değişen, süregelen nesnelerin betimlenmesini sağlayan farklı bir görev olarak yerini alır. Kesik çizgilerin belirlediği gölgesel üslupta, yüzeylerin yumuşaklık, katılık, düzgünlük-pürüzlülük, gibi nitelikleri de belirtilir. Bu iki üslubun çok iyi çözümlerini resimlerde de görürüz. Örneğin çizgisel üsluptaki bir çalışmada ağaçların yaprakları teker teker işlenmiştir. Gölgesel üsluptaki bir çalışmada ise ağaçların yaprakları kalem vuruşlarıyla belirtilmiş daha lekesel bir tarzla hangi cins ağaç oldukları ve yaprakların kıpırtıları verilmiştir.

Çizgisel boya resminde renkler birbiriyle ilişkisi olmayan bağımsız tavır içindedirler. Özgürdürler. Gölgesel boya resminde ise renkler genel bir fonda birbiriyle ilişkilendirilmiş izlenimi verirler ve renk sanki gizemli bir delikten gelir yada fışkırır ve yine lekesellik söz konusudur ve aynı zamanda da devamlılık .

Çizgisel üslupta renk, kalımlı bir eleman olarak ele alınmıştır. Gölgesel üslupta ise görüntüdeki değişmeler amaçlanmıştır. Bu yüzden de tek renkli bir cisim, görüntüdeki yansımalar nedeniyle çeşitli renklere çalar. 19.yy daki izlenimcilik, rengin bu kullanılışını Baroktan daha ileri götürür.

Rengin bu özelliği Rönesans’ta da biliniyordu. Örneğin Leonardo, gölgelerde tamamlayıcı renklerin görüldüğünü saptamış. Alberti, yeşil bir çayırda yürüyen bir adamın yüzünün yeşile döndüğünü gözlemlemişti. Ama bu sanatçılar, bu gerçeklerin resimle bir alışverişi olmadığını düşünüyorlardı. Bu da doğa gözlemlerinin üslup üzerine ne denli az etki yaptığını, son yargıyı yine de dekoratif esasların beğeni kanısının verdiğini gösterir. Gözlemden ziyade o zamanın bilgisi, görgüsü, tekniği söz konusuydu yaşama geçen.

Yontu da resimle birlikte değişmiştir. Klasik yontuda sınırlı, elle tutulabilir değerler vardır, yapıt kapalı bir bütünlük gösterir ve ışıklar, gölgeler plastik biçime bağlı değildirler, yüzeylerin üzerinde oynaşırlar. Barok etin yumuşaklığını, ipeğin parıltısını da verir.

Mimaride de bu olgular görülür. Mimari, kuşkusuz resimde aynı koşulda değildir ama, dinginlik – devinimlilik, sadelik – karmaşıklık, parçaların bağımsızlığı – parçaların bir bütüne girişi gibi fenomenler yapı sanatında da söz konusudur ve bunlar yapı sanatının çizgisel ve gölgesel üsluplarını belirler. Barok sanatı 19.yy ın başlarında Yeni Klasizm’le yeniden sadeliğe döner. Bu yeni klasik yapıtlar, Baroğun son noktası olan Rokoko’nun yüceleştirdiği göz sanatına karşı bir protestodur ve bu dönemde Gölgesel’in tüm büyüsü ”soysuz sanat” diye bir kenara itiliver.

18                                        19

 

Andre Kertesz                                                                             Horst P. Horst / 1985

2-DÜZLEM VE DERİNLİK

Leonardo’nun “Son Akşam yemeği” resmi düzlem üslubunun en büyük örneğidir.

Bu resimde bireyler önde bir düzlem üzerinde yan yana dizilirler. Arka planı olan resimlerde de arka plandaki bireyler ve nesneler ön plandaki düzleme paralel bir arka düzlem üzerinde yan yana dizilirler. Düzlem üslubunun en tipik örneklerini Raffael,Dürer,Holbein vermişlerdir.

Düzlem düzenleme ilkesi 17.yy da yerini derinlemesine düzenleme ilkesine bırakır, bireyler ve nesneler arasında yana doğru değil derinliğe doğru bağıntılar kurulur. Bunlar hep bilinçli olarak yapılmışlardır; birinden bıkılıp ötekine geçilmemiştir. Sadece anlayışlar değişmiştir. Bu üslupların hiçbiri ötekine üstün sayılmazlar. Barok üslubunun en tipik örneklerini de Rembrandt, Rubens, Hals, Vermeer, Velasques vermişlerdir.

Düzlem üslupta renkler dingin bir yolda derecelenirler. Derinleme üslupta ise keskin ışık karşıtlarına canlı renklere dayanan bir derinlik görülür. Giderek aşırı büyüklükte ön planlar motifiyle, uzaktaki nesneleri daha da küçük göstermek yoluyla sonsuz derinlikler elde edilmiştir. Düzlem üslubunun ortadan kalkma süreci, düzgün çizginin değerini yitirme süreciyle paraleldir.

Yontuda da durum aynıdır.16.yy da biçimler bir katmanda toplanırlar, plastik zenginlik vardır yön karşıtlıkları daha belirlidir ve tüm görünüş, salt düzlem resim gibi dingindir.17.yy da ise kesişen, birbirini örten motiflerle ön ve arka planlar arasında bağıntılar kurulmuştur, yontuya bir devinim kazandırılmıştır. Barok sanatçılar düzlem üslubunu tanımadıkları için değil, görmenin genel gelişimi ile bu yola girmişlerdir. Yeni Klasizm’le Barok üslubu sona erer. Düzlem üslubu yeniden gelir. Barok üslubun en tipik örneklerini Bernini vermiştir.

Klasik yapı cephesel güzelliğe dayanır ve bu dönemde yüzey güzelliği duygusu önemlidir. Barokta ise derinlik duygusu önem kazanır; bunu verebilmek için de yapının önüne çeşitli basamaklı yüksek merdivenler konur, öndeki avlu meydan haline getirilir, yapıyı verevlemesine görebilmek için meydana girişler yanlardan açılır. Yapıda ayrıca, gözü uzaklara kaydıracak eğik düzlemler, diklemesine bölümler düşünülür. Yapıların süslemeleri de birbirini örten ve derinlik veren bir oluma getirilmiştir.

3-KAPALI BİÇİM VE AÇIK BİÇİM

Kapalı biçimle söylenmek istenen, resmi inşacı araçlarla kendi içinde sınırlı bir görüntü haline getiren, her yanı hep kendisini belirleyen kapalı bir betim, açık biçimle de her yanı kendi dışını belirleyen, sınırsız görünmek isteyen ama yine de gizli bir sınırlama duygusu veren bir betimdir. 16.yy da yataylar ve düşeyler resme egemendirler, resimler merkezde bulunan bir eksenin çevresinde düzenlenmişlerdir. 17.yy da ise yataylar, düşeyler inşacı güçlerini yitirirler, resimlerde serbest bir düzen görülür. Resim çerçeveden dışarı çıkar, görülebilen dünyanın rasgele bir parçası haline gelir. Söz konusu olan açık kompozisyondur. Klasikteki karşıt renkler barokta önemini yitirir, renk ve ışık resme öyle dağıtılır ki, resimde bir doygunluk durumu değil bir gerilim elde edilir. Işık yada parlak bir renk resmin bir köşesine konur, böylece resimde dış merkezli bir düzen sağlanır. Kuşkusuz Barokta da bir yasalılık vardır – olmasaydı ritim olmazdı – ama bu apayrı yolda bir yasalılıktır, güzellik sınırlı da değil sınırsız da, sonsuzluktadır. Yontuda da durum aynıdır. Klasik yontunun inşacı değerleri, yerini eğiklere bırakır ve yontu duvardan nişten fırlayan bir devinimliliğe kavuşur. Hele Rokoko’da yontu hiçbir yerle ilişkisi olmadan tek başına yaşar. Yapı sanatında kapalı biçim zorunludur. Burada ancak süslemelerin daha bağımsız olması söz konusudur. Bununla birlikte Barok yapıda oranlar değişmiş, dikdörtgenin Altın kesit ölçülerinden kaçmak için beşgen yapılar yapılmıştır. Barok, akıcı biçimleriyle geç Gotik’i andırır ve gotikteki yumuşama, Barokta daha ileriye götürülür. Rokoko’dan sonra yapı sanatı yeniden klasiğe döner.

4-ÇOKLUK-BİRLİK

Klasik üslupta birlik önemlidir ama birbiriyle eklenmiş bölükler başlı başına da kendilerini anlatırlar. Barokta ise sanatçılar belli bir temel motife bağlanırlar, geri kalanları ona alt sayarlar. Gerçi Barok düzenlemede de tümün içinden tek tek biçimler yükselirler ama bu biçimlerin tek olarak ele alınabilecek bir yanları yoktur. Barokta ana motif olanca gücüyle belirtilir. Barokta ışık klasikte olduğu gibi tek tek noktalara yayılmaz, bir yada birkaç yerde toplanır. Bu ışık, herhangi plastik bir biçimi kaplamaz; tersine, biçimlerin üzerinden geçer, nesnelerle oynar. Barokta renk de, Klasikte olduğu gibi karşıtların bir dengesi değildir. Önce vurgulu bir tek renklilik görülür sonra hem vurgulu hem renkli olmanın yolu bulunur. Eşit olarak üleştirilmiş renklerin yerini, tek tek ikili üçlü yada dörtlü renkler alır; resim belli bir tonaliteye göre ayarlanır. Rengin etki yoğunluğunu arttırmak için de katkısız renk, ayrı renklerle yada ne olduğu belirsiz renklerle ortaya çıkarılır. Klasik yontuda bölümler birbirine karşıttır ve tüm, hiçbir parçanın değiştirilemeyeceği bir yapı niteliği kazanmıştır. Barok yontuda ise biçimler arasındaki düşünsel bağıntılar kaldırılmış, yapıtın tümü geniş ve biteviye bir devinime kavuşmuştur.

Klasik yapıda güzel parçalar bir uyum içinde birleşirler ama, yine de her biri bağımsız olarak yaşar. Barok yapıda ise çokluk, daha büyük ve tümü saran motiflerle önlenir; yapının yüzü, kavranamayacak ölçüde bir devinimlilik kazanır. Michalengelo Klasikten Baroğa geçişin temsilcisidir.

5-BELİRLİLİK VE BELİRSİZLİK

Klasik sanatta güzellik, biçimin hiç eksiksiz olarak betimlenmesine bağlıdır. Barokta ise sanatçı, maddesel gerçekliği vermek istediği yerde bile salt belirlilikten uzaklaşır. Bunun nedeni kesin bir belirlilikten hoşlanmayan bir beğeninin gelişmiş olmasıdır. Göz yarı bellinin güzelliğini bulunca, ilk kez devinimin betimlenmesi olanaklı bir hale geldi. (Dönen bir tekerleğin görünümü gibi.) Devinim ve izlenim doğal olarak bir çeşit belirsizlik ister.

Klasik; konuyu tümüyle verir, her biçim kendisi için en tipik yolda görünmeye zorlanır, tek motifler anlamlı karşıtlıklar içinde geliştirilirler. Barok ise izleyicinin kestirebileceği yerlerde bir şey söylemek istemez, devinimli görüntülere önem verir.

Klasikte ışık, nesnel bir düzenleyicidir, keskin karşıtlıkları belirtir. Barokta ise ışık, hiçbir plastik motife bağlı olmadan, şurada, enlemesine yere konuverir. Bunda biçimle bir çelişme de görülmez. Klasikte karanlıkta kalan biçimler betimlenirken oldukları gibi görünürler, Barokta ise biçimler genel bir karanlık içinde erirler. Beğeni, bu erimeyi güzelleştirecek ölçüde gelişmiştir ve biçimler bir büyü ile sarılırlar. İnsan resimlerinde de durum aynıdır. Rembrandt bu tür resimlerin en büyük örneklerini vermiştir.

Klasik resimde renk, maddesel varlıkları belirtmekle görevlidir. Barokta ise renk, kendi başına bir yaşama kavuşur. Resmin köşesine atılmış bir kırmızı manto, bir manto değil

kızıl bir kordur. 19.yy da resim tamamıyla nesnel bir betimlemeye dönünce, Barok üstüne yıkıcı yargılar ileri sürülmüş, bu tür yapıtlara özenticilik (Manierizm) damgası vurulmuştur.

Klasik yapıda da aynıyla salt bellilik vardır. Ne ki duvarlardaki, eklemlerdeki, çatıdaki taşıyıcı yada taşınan tüm elemanlardaki bu bellilik giderek donuk ve cansız şeyler olarak görünmeye başlar ve ilke değiştirilir. Barok, güzelliği ve canlılığı, yapının görünüşündeki sona ermemişlikle, izleyiciye süresiz yeni görüler sunan sonsuz oluş halinde bulur. Barok ayrıca bir biçimin ötekini örtmesinden, kesmesinden, bu örtüşme ve kesişmelerden meydana gelen belirsiz, karışık görünümlerden hoşlanır. Barokta süsler de bir belirsizlik içindedirler. Süsler en ince ayrıntılarına dek görülmez, göz, ana noktaları kavrar, arada belirsiz alanlar kalır. ”Arı” biçim, Yeni Klasizm’le yeniden canlanmıştır.

Sanat, özellikle göz sanatları, biçim ve anlatımdan oluşan iki yanlı uğraşır.

 

peyzaj, peyzaj mimarlığı, tasarım, peyzaj tasarım, peyzaj tasarım ilkeleri, tasarım ilkeleri, peyzaj uygulama, tasarım özellikleri, temel tasarım, temel tasarım ilkeleri

 

2013-2014 Peyzaj Mimarlığı Puanları

2015 yılında tercih yapacak olan ve Peyzaj Mimarlığı bölümüne girmeyi düşünen arkadaşlar için 2014 Peyzaj Mimarlığı taban puanları ve başarı sırası grafiğini sayfamıza ekledik. Bilgiler ÖSYM resmi sitesinden alınmıştır.

Resmi büyütmek için üzerine tıklayınız

Resmi büyütmek için üzerine tıklayınız

peyzaj, peyzaj mimarlığı, peyzaj tasarım, puan, taba puan, peyzaj mimarlığı puanları, peyzaj mimarlığı taban puanları, 2014 peyzaj mimarlığı, 2014 peyzaj mimarlığı taban puanları

Peyzaj Tasarım Standartları

İnsan ve Mekan Buluşması

Doğal ve / veya kırsal çevreler yapılaşma nedeniyle hızla dönüşmektedir. Bu yeni dönüşmüş alanlar aynı zamanda yoğun insan nüfusunu da barındırmaktadır. Dönüşen bu mekanlar / alanlar çoğunlukla doğal yaşamın izlerinden, insani görünüm ve duygudan, insan / birey ölçeğinden uzaktır.

Özellikle kentsel alanlarda, mekanı insan ölçeği ile buluşturabilmek veya insan ölçeğinde mekan oluşturabilmek için tasarım sürecinde bazı kriterleri ve / veya standartları göz önüne almak gerekmektedir. Yoğun yapılaşma alanları mekan ile insan arasındaki etkileşimin / ilişkinin kaybolmasına yol açar.

Tasarım yaklaşımları, objeler ve bunların belirli standartlar çerçevesindeki entegrasyonu, mekan ile insan arasındaki etkileşimi kuvvetlendirir.

Mekan veya yer en yalın şekli ile “ uzayın insan eli ile sınırlanmış parçasıdır “.

İnsanı çevreden belirli ölçüde ayıran ve içinde eylemlerini sürdürmesine elverişli olan boşluk  ve sınırları gözlemciler tarafından algılanabilen uzay parçasıdır.

  • Mekan salt fiziksel bir olgu değildir.
  • Mekanı oluşturan “ algı” dır.

İnsanın çevresini algılayış biçimi ve kapasitesi, mekanın sınırlarını ve özelliklerini tanımlar / belirler.

Bir mekanın özellikleri; insanın

  • Çevresiyle olan ilişkilerini / etkileşimini
  • Çevresine olan aidiyet duygusunu
  • Çevresine olan hakimiyet duygusunu
  • Çevresinden yararlanma biçimlerini ve
  • Çevresine olan güven duygusunu belirler, yönlendirir ve / veya sınırlandırır.

İnsan çevresini yalnızca görsel olarak algılamaz. Aynı zamanda dokunma, işitme, koklama duygularıyla da algılar.

Algılamada insanın kültür ve eğitim düzeyi, yaşı, fiziksel kapasitesi, psikolojik yapısı, mekanda bulunma amacı, toplumsal yapı vb. unsurlar etkilidir.

Mekan tasarımında insan duyularına bütün yönleri ile hitap  edildiğinde mekanın kuvvetli ve istenen şekilde algılanması sağlanabilir.

Mekanları oluştururken, tasarlarken veya kurgularken kime, hangi insan tipine, hangi ihtiyaca veya hangi yoğunluğa göre çalışma yapılmalıdır.

Sürdürülebilir mekanların tasarımında insan – çevre – mekan – amaç – işlev – biçim uyumu ve dengesi gözetilmelidir.

Altın Oran

Matematik ve sanatta bir bütünün parçaları arasında gözlemlenen, uyum açısından en yetkin boyutları verdiği sanılan / varsayılan geometrik ve sayısal bir oran bağıntısıdır.

Düzenli olarak bölünmüş bir bütünde, büyük parçanın küçük parçaya ve bütününde büyük parçaya oranı birbirine eşittir.

2014-10-04 13-59-49 Ekran görüntüsü

 

BC / AB = AC / BC

BC / AB = 1,618

AC / BC = 1,618

Peyzaj Mimarlığında ve Peyzaj Tasarımında Standartlar ve Önemi

                Peyzaj tasarımı çalışmalarında hangi standartların göz önüne alınacağına karar verilmesinde, o alanın kullanım amacı ve mekan özellikleri belirleyicidir.

Peyzaj tasarım çalışmalarının gerçekleştirileceği alanlar / dış mekanlar  “ Özel Mekanlar “, “ Yarı Özel Mekanlar “  ve “ Kamu Mekanları “ olarak 3 grupta incelenir.

  • Özel Mekanlar = Kontrolü ve sahipliği tamamen belirli bir kullanıcı ile sınırlı alanlar. ( müstakil konut, büro, çiftlik )
  • Yarı Özel Mekanlar = Kontrolü ve sahipliği birden fazla kullanıcı ile sınırlanan alanlar. ( apartman, site )
  • Kamusal Mekanlar = Kontrolü ve sahipliği kamuya ait olan, herkes tarafından kullanılabilen alanlar. ( yaya yolu, parklar )

Peyzaj tasarımında, dış mekan imalat ve uygulamalarında insan ölçeğine uyum “ Ergonomi “ ve “ Antropometri “

Ergonomi : Yunanca 2 kelimeden türetilmiştir. Ergon = iş, çalışma ve Nomos = kural, yasa

İnsanların biyolojik ve psikolojik özelliklerini göz önünde bulundurarak çalışma ve yaşama ortamlarında insan – makine – çevre uyumunun doğal ve teknolojik yasalarını ortaya koyan bir bilim dalıdır.

Ergonominin en önemli amacı; çalışma alanının teknik seviyesini insana en uygun hale getirmek. İnsanın çevresini en uygun şekilde kullanarak en yüksek performansa sahip olmasını sağlayacak fiziksel donanımı oluşturmak.

Antropometri : Yunanca 2 kelimeden türetilmiştir. Antropo = insan  ve Metikos = ölçüm

İnsan vücut uzunluğu, şekli, gücü ve çalışma kapasitesi ölçümlerinin yer aldığı, vücut ölçümleriyle ilgilenen bilim dalıdır. Ergonomi bilimi ile yakın ilişkiye sahiptir.

Tasarlanacak sisteme veya mekana ilişkin kullanıcının gereksinim duyduğu donanımın, aygıtların yakın çevresinin tasarlanmasında etkili olan , hareketli veya hareketsiz durumda vücut ölçülerinin, kapasitelerinin bilimsel ölçüm metotları kullanılarak saptanmasını amaçlar

                Peyzaj İçin Standartlar

  • Yaya ve Taşıt
  • Merdiven ve Rampa
  • Otopark
  • Spor Alanları
  • Oturma Grupları
  • Gölge Elemanları
  • Çocuk Oyun Alanları
  • Aydınlatma
  • Sulama
  • Çevreleme
  • Zemin Döşeme
  • Bitki Dikimi

→   Otoparklar  :

Müstakil / şahsa ait otoparklar : 1-3 araçlık otopark

Apartman / site otoparkı : 10-100 araçlık otopark

Kamuya açık otoparklar ( Avm , Üniversite, hastane vb. ) : 200-1000 araçlık otopark

 

peyzaj, peyzaj mimarlığı, tasarım, peyzaj tasarım, peyzaj tasarımı, standart tasarım, peyzaj tasarım standartları, otopark tasarımı, bahçe tasarımı, ergonomi, ergonomik tasarım, antropometri, altın oran